Yakın tarihten bir acı çığlık: Huzursuzluk
Zülfü Livaneli’nin son romanı Huzursuzluk, bugünün Orta Doğu coğrafyasında hüküm süren zorbalığa dair Batılı kent insanı için düşülmüş bir not. Livaneli romanda, yakın zaman içerisinde Ezidiler’in uğradığı zulmü bir gazeteci vasıtasıyla anlatıyor. Romanın isminde de vurgulandığı üzere günümüzün terör ortamı içerisinde yaşadığımız şeyin tam olarak büyük bir ‘huzursuzluk’ hali olduğunu anlatıyor yazar.
Livaneli, roman boyunca Ezidiliğe dair detayları anlatırken, dinler tarihine de göndermelerde bulunuyor. Ve bizi sevginin tüm dünyevi aidiyetlerden bağımsız olduğu düşüncesine itiyor; dinden, etnisiteden, dilden…
Yazar, bazı anektodlarla Doğu’nun kadim medeniyetine selam ediyor; Arap/ Fars edebiyatına, felsefesine, tarihine… Ait olduğu coğrafyanın kültürünü tanımadan Batı’ya öykünen ve tam olarak Batılı olamadığı için bir bakıma “arafta sallananlara” serzenişte bulunuyor.
Tecavüze uğrayıp onlarca erkeğe satılan Ezidi kadınlarının, kız ve oğlan çocuklarının daha dün yaşanan, yaşanırken şahit olduğumuz tarihine bir ağıt Huzursuzluk. Dağı, taşı, çölü; her bir metrekaresi cesetle örtülü, göç ve katliamın coğrafyası Orta Doğu’nun “kaderine” bir defa daha elden bir şey gelmemenin verdiği hezimet hissiyle üzülüyoruz. Yakın tarihte kulağımızı tıkadığımız Ezidilerin çığlığı Livaneli’nin cümleleriyle yüzümüzde yankılanıyor.