Kaygusuz’un edebi aynasında toplumsal bir seyir: Barbarın Kahkahası
Sema Kaygusuz, Barbarın Kahkahası’nda küçük bir komünitedeki insan karakterlerini bireysel davranışlar ve insanlar arası ilişkiler üzerinden bir motelde geçirilen yaz tatili evreninde anlatıyor.
Romanda bir ana kahramanımız yok. Hikâyeyi bir kişinin ağzından dinlemiyoruz ve roman bir hikâye üzerinden kurgulanmamış. Farklı bireylerin kendilerine ait yaşamlarına ve ilişkilerine tanıklık ediyoruz. Saldırgan bir feminizmin domine ettiği heteroseksüel bir ilişki, kişisel eksikliklerin birbiriyle giderilmeye çalışıldığı homoseksüel bir ilişki… Hepsi yakınımızda, her gün tesadüf edebileceğimiz insanlar.
Roman boyunca tüm karakterler üzerinden aynı zamanda kendimizle yüzleşiyoruz. Zira birilerinde baskın olabilecek bazı özelliklerin tümü seyrelmiş biçimde de olsa hepimizde mevcut. Karakterlerden her birinde bilge, vahşi, doyumsuz, ilgi arsızı yanlarımızı görüyor, bir bakıma kendimizi Kaygusuz’un edebi aynasında seyrediyoruz. Yazar, farklı bireylerden oluşan bir grup içerisinde işlenmiş bir suç var ise, failin hep en aykırıda arandığını hatırlatıyor; eşcinsellikle, etnisiteyle, dinle tezahür eden mutlaka en ‘öteki’de. Failin kitap biterken de açık edilmemesi ise mutlak bir sona bağlanmayan macera filmleri gibi bir tat bırakıyor geride.
Kaygusuz, mesele ettiği siyasi ve toplumsal konuları karakterlere ve yer yer olay örgüsüne yedirmeden geçmemiş Barbarın Kahkahası’nda. Bir bakıma geçmişin gölgesindeki bugünün romanını yazarken, bazı insanlık hallerine ise feylesofça dokunuyor; romandaki tabirle “kalkışmakla çabalamak, esinlenmekle kopya etmek arasındaki fark”, görgünün bir zihniyet meselesi olup olmadığı gibi. Bu gibi dokunuşlarla ibreyi hep iyiye yöneltiyor, iyi insan olmayı işaret ediyor aynı zamanda.
Sema Kaygusuz, özgün edebi diliyle bizi kendisine hayran bırakan ve yazma güdümüzü tetikleyen yazarlardan. Barbarın Kahkahası da özellikle bazı tiradları sebebiyle zaman zaman açılıp yeniden okunacak bir roman.