deniz gezgin yerkuşağı

YerKuşAğı: Doğaya Başka Bakmaya Çağrı

YerKuşAğı, Deniz Gezgin’in 2012 yılında yine Sel Yayıncılık tarafından Ahraz’dan sonra yayınlanan ikinci romanı. Kahramanlar Moy, Şuri, Hagrin ve Cice’nin usulca başlayan öyküsü, ilerledikçe okurun aklını yolun aksiyona çıkıp çıkmayacağına dair merakla dolduruyor. Fakat kitabın alamet-i farikası şu ki, YerKuşAğı sarsıcılığını sükûnetinden alan bir metin. Veganlık, vejetaryenlik, avcılık gibi olgulara, insanın -en genel anlamıyla- enerji arayışının doğada yol açtığı yıkıma hayvanların gözünden bir bakış.

YerKuşAğı kesin doğrular öğütlemiyor fakat düşünmeye, sorgulamaya zorluyor. Doğaya, hayvanlarla olan ilişkimize dair iyi ve doğru olarak bildiğimizden kesinkes emin olduğumuz şeylerin aslında öyle olup olmadığını sorgulamaya davet ediyor Gezgin. Bu davet, en az metin kadar sakin; üstü kapalı değil ama, inceden, incelikli bir davet:

“Kaygan yüzeylerin çağı bu. Kuşbakışıyla katledilen, etleri paramparça, beş para etmeyen, acı hayvanların çağı. Kafesine düşen çocuktan sorumlu tutulan gorillerin zamanı. Barınaklarda uyutulanların, mevsimsiz göçenlerin, bir kürdanın sivri ucuyla dişlerin arasından sökülen artıkların saati.” (s.77)

*

Yazarın eşyayı algılayışı ve yaşama dair temel kavramların hakkında ileri sürdüğü savlar da doğa üzerinden ve yüzünü doğaya dönmüş her insan gibi önermeleri bilgece:

“Çocuklar da tıpkı hayvanlar gibi karanlıkta görebilirler. Zaman büyümekle gözlerini almadan, olandan iyi olmayanı seçerler.” (s.21)

“Zaman, hareket ettiği durmayışından varsayılan gacur gucur bir dişli. Kimine göre onu kuran tanrının ta kendisi, kimine göre doğa.” (s.51)

“Kanatlıların dünyada olmadığı eski bir çağdan geliyordu ağacın kökleri, o da ses toplayan varlıklardan biriydi. Bir ağaç kesilip rendelense bile toplamayı sürdürür. Bu yüzden ahşap eşyaların da canlı varlıklardan sayılması gerekir.” (s.53)

Gezgin, yer yer doğanın sağaltıcı gücünü anımsatırken yeniden başlamaya dair bir kışkırtmada da bulunuyor:

“Derini yüzmüşler duymamışsın, soluğun çekilmiş yaşadığını sanmışsın…” (s.33)

“İnsan acısını unutmayı, yalayıp iyileştirmeye yeğliyor.” (s.35)

*

YerKuşAğı anlatım bakımından da okuru zorlayan bir metin. Bir solukta değil, duraklayarak, neredeyse her paragrafı sindirilerek okunduğunda manası bütünlenebiliyor. Her okuru bambaşka ve her bir okuru birden fazla çağrışıma çağıran cümlelerle, tiradlarla örülü bir roman. Moy, Hagrin’e soruyor:

“Ya Cice’yi sevgimden, iştahımdan, onunla ve o olmak istememden yutmuşsam?” (s.55)

Yazar kitabı bir çözüme de kavuşturmuyor, bir yol çizmiyor okura; doğruluğundan şüphe ettiğimiz “iyi”lerimizle, ikilemlerimizle kalmaya devam ediyoruz: Yaşamı sürdürmek için can almak doğaya mahsus ise bu durum insanı da kapsar mı?