Tüm kadınların ruhu: Tante Rosa

Tante Rosa, ölümünden onlarca sene sonra bile metinleriyle bir anıt gibi yamacımızda dikilen aklı güzel Sevgi Soysal’dan okumaktır kadınlığı…

Tante Rosa, on dört parça hikâyede esasen tüm kadınların ve özellikle bazı kadınların yaşam öyküsüdür: Aykırı, alışılmamış bir şey yapan, düzen bozan ve bu yüzden afaroz edilen, ve bunu yaptığı için yaşamını romanlardaki gibi sefilce, yapayalnız noktalaması beklenen kadınlar.

Dini, evliliği, aşkı ve aşk yaşamayı, alıştığımız düzenleri sorguladığımız, sınıfsal ayrımların ince detaylarını da vurgulayan dahice yazılmış bu 14 öyküde aynı zamanda kadının tek başına yaşam mücadelesi, direngenliği, cesareti, yaşama tutunmak için anlam arayışı, yaşlılıktaki görülme/ fark edilme arzusu da olanca saydamlığıyla yüzümüze çarpıyor.

At cambazı olamayan Rosa’dan kadınlığın olamadıklarını, toplumun kadını bir şey yapamayışını öğreniyoruz ve hatırlıyoruz.

Vücudun kötü, saklanması gereken bir şey olduğunu öğrenen Tate Rosa gibi saklanıyoruz giysilerin altına ve habire üstümüzü başımızı düzeltiyoruz.

İçini öldürmesi, varoluşuna gem vurması beklenen Tante Rosa gibi kendi boynumuza kendimiz geçiriveriyoruz yularımızı.

Gönlünce süslenmesi ve abuk sabuk konuşması ayıp belletilmiş Tante Rosa gibi şöyle bir durup düşünüyoruz yüksek sesle kahkaha attıktan sonra.

Kitabın bitiminde şunu fark ediyoruz: Tante Rosa gülümsetiyor, onca hazin şeye karşın tüm hikâye boyunca gülümsetiyor. “Tüm kadınca bilemeyişlerin adı” Tante Rosa aslında tüm kadınların ruhu oluveriyor.