Dublinliler - James Joyce

Hayat hapishanesinin mahkumları: Dublinliler

Dublinliler, James Joyce’un ilk defa 1914 yılında yayınlanan on beş öyküsünden oluşuyor. Kitabın çevirmeni Murat Belge’nin önsözde yaptığı “acı bir kitap” tahlili doğru; zira pek çoğumuz için yaşamın acı hali olan hayatın olmamışlığını, her insan için eksik kalmışlığını, bu eksikliklerin hissettirdiği soğuk kederi okuyoruz. Örneğin yazar, “Yarıştan Sonra” isimli öyküde yaşamın neşeli tarafında duran, yaşamdan zevk alan ve zevkleri olan insanlar için de gecenin sonunda güneşin aynı yönden, aynı hiçlik ve aleladelikle doğduğunu aktarıyor okuyucuya.

Farklı kültürlere karşın temel insani değer ve davranışların evrenselliğini çok kuvvetli bir biçimde hissettiğimiz bir kitap Dublinliler. Öyküler İrlanda’da geçiyor ama perspektifler değişse de çatı belli başlı evrensel konularla temelleniyor: yoksulluk, yoksunluk, dinin hükümranlığı, insan ruhundaki derin keder, anlamsızlık ve hiçlik hissiyatı, hayalkırıklığı, hüsran, hayat karşısında yenilgi ve aşağılık hissi.

Erkeğin evlilik kararı alırken özgürlük arzusuyla geleneksel mecburiyetler arasında sıkışması, kızları evlendirmek gayreti, erkeğin niyetinin ciddi olup olmaması sorunu, namus meseleleri ve günahların evlilikle temizlendiği yargısı yazarın ikili ilişkilere dair işlediği konular olarak karşımıza çıkıyor.

Hayata tutunma, bir şeyler ortaya koyma ve rüştümüzü ispatlayıp itibar kazanma çabasındayken sosyal çevremizle kendimizi kıyaslamamız ve bunlar arasında başarılı addedilen insanların yanında duyduğumuz aşağılık kompleksi ile yeni bir çevreye giren insanların karakterlerinde yaşanan değişimler Küçük Bir Bulut isimli öyküde işleniyor. Öykünün kahramanı tüm bu muhakemelerden sonra soruyor: Küçük, tekin yaşantılardan sıyrılıp daha özgür ve geniş bir yaşantı kurulamaz mı?

İnsanın yalnızlığı da öykülerde yer alıyor, bilinçli ve mecburi yalnızlığı yaşayanları ayrı öykülerde okuyoruz. Üzücü Bir Olay isimli öyküde toplumdan kendini soyutlayan Mr. Duffy tercih edilmiş yalnızlığını bir defalığa mahsus Mrs. Sinico ile kurduğu ahbaplıkla bozuyor fakat sonrasında bu ilişkiyi de “her bağ, bir acı bağı haline gelir” diyerek noktalıyor. Suretler isimli öykünün kahramanı Maria ise, talihsel bir yalnızlığı -evde kalmışlığı- bir iki akraba ile seyreltmeye çalışıyor.

Kitap çok iyi kurgulanmış, manevi olarak gizliden, fiziki olarak açıktan çok iyi tasvir edilen güçlü karakterlerle okur için edebi bir şölene dönüşüyor. Öykü kişilerinin şehirle ilgili fikirleri karakterlerine ustaca monte edilirken, Dublin halkı kara Avrupasını yüceltiyor, yazar Dublin’i köy olarak niteliyor.

Joyce’un hayatın döngü hapishanesine tıkılmış mahkûmları; yani her sınıftan Dublinlilerle dönemin İrlanda’sının günlük yaşamına dair detaylarla birlikte bu öyküler aracılığıyla tanışıyoruz. Şüphesiz ki Joyce’un öyküleri üst edebiyat ve o bir üstad. Onun satır aralarını okumak ise bir algı meselesi.